Sonluyu
Sonsuzla Öpmek
Doğruluk,
kainatı gerek madde, gerekse mana olgularında yerli yerinde
algılayıp bu algı içindeki bütünde yerini bilerek
yaşayabilmektir. Ve elbette böylesi bir yaşam modelinde özellikle
meshedilmişlik seviyesini giyinmişliğin getirdiği üstü alttan
ayırt edebilme yetisi ve yetkisi içinde sürekli yükselişin
ediniminde bir yaşam sürmek esas olmalıdır. Böylesi bir edinim
içinde önce formdaki mananın tespiti, formdaki mananın edinimi ve
elbette formdaki mananın özüne yolculuk esas olmalıdır. Ve bu
yolculuk günün bütün mana üstatlarının yolculuğundan üstün
olmadıkça doğruluğun üstün, altta açılımı şeklinde bir
doğruluk olmayacağı da kesindir. O zaman bu ne demektir? Bu her
birimizin önce, mana ilmi ile karşılaşmış olma durumu içinde,
bütünde kendini ifşa eden yüceler Yücesinin bilincini, o en üst
düzeyde mirasçılığını, bize indirgediği Mesih düzeylerinde
edinmek demektir ve sonrada dünya dediğimiz o parçalanmış
Yaratan ışımalarının tek tek, ayrı ayrı yaydıkları ışıkların
bizdeki manevi karşılıklarıyla buluşmalarına yol açmaktır.
İşte böylesi bir üste yolculukta, altın bütün verileri, yani
toprak seviyesi dediğimiz maddenin bütün verileri, üstün yani
evreni evren kılan ve hiçlik içinde hiç-varlık olan
yansımasındaki bütünün verilerine doğru bizi iten, manevi
itiş gücü olarak rol almış olacaktır. Bu bağlamda o üst ve
ilahi hikmetin varlığı yeryüzünde bir öpüşle aşağıdan
verileni elbette yukarıdaki ile birleştirerek aşağıyı da büyük
bir ışık çemberiyle kuşatmış olacak ve bu kuşatma da doğal
olarak hadsiz yeni yaratılmışlıkları, yeni doğaları bize
taşımış, yani bizi bereketlemiş olacaktır. İşte bu noktada
“artık biliyorum ki Yaratan bütün yaratanların
üstündedir”-Çık.18:11 ifadesi kendisini tamamen açacaktır.
Çünkü her tür yaratan sıfatını kendine yakıştıran
yaratanlar ancak yaratılmışlığın sınırlılığında
yaratanlardır. Oysa bütünü kapsayan Yaratan ise yani Yüceler
Yücesi O'lan ise sınırsızlık ve dolayısı ile sonsuzluk
kapsamında Yaratandır. Ve bu bağlamda bu muhteşem Yaratan,
yaratılmış bütün ikili karşıtların üstünde, üç boyutlu
muhteşem ışımadaki tekliğin bütüne olan hakimiyetindeki
enerjinin muhteşem akışında muhteşemi ifşa edendir. Ve bütün
bunların insanlığa açılmasında, hep manevi yükselişin
etrafında çevrelenen halkaların alt seviyenin alçaklıklarında
yaptıkları varoluş etütlerinin verileri ile karşılaşma ve bu
verileri kucaklayıp öpme önemlidir. Bu aslında olması
gerekendir. Yani bu bir anlamda veride varlığı, varlıkta ise
aslında mantık üstünü algılama anlamında hiçliği-bu anlamda
yokluğu, karşılıklı öpüşlerde değerlendirmek anlamındadır.
Bu durumu kendi açılımında ve kendi içselliğe ifşasının
ifade buluşunda değerlendirmektir. Böylesi bir değerlendirme ise,
bize “on” ayrı ifşayı gerçekleştirecektir. Her ayrı ifşa
bir kitap, bir öykü, bir anlatım, bir derinlik kısacası ayrı
bir dünyadır. Ve “on ayrı dünyanın” on pencere halinde bizde
açılması, altın sınırlı hikmetini üstün sınırsız hikmeti
ile bir araya getirip üstün hikmetinin altın hikmetini
kucaklamasındadır. Ve bu kucaklama ancak yükseliş önündedir ve
bu kucaklama ancak aşılması gereken seviyelerin aşılmasında
sınırlılığın aşındırılmasındadır. Sınırlanmış
sınırlılık olguları aşıldıkça aslında yükseklik birden
bire yakınında olunulan bir yüksekliktir. İşte orada dünya
hikmetini üstün hikmetininde bir kez daha dinlemek ve aslında
altın hikmetinin yargının kaldırılmasının hikmeti olarak
görebilmek demektir. Çünkü bu görebilmede sesleri sadece
duyabilmek yoktur. Bu görebilmede sesleri okuyabilme vardır ki,
bize on sayısı açılır. Bu nurdur. On parmak misali on bir
anlamda fizikte tamlığın sağlanışıdır ki, bu tamlıkta ruhun
tamlığı sağlanır ve ruhun tamlığında hem teori hem de pratik
vardır. Onun beşi teori ve beşi pratiktir. Onun beşi sağ yani
merhamet, beşi sol yani yargıdır. Ve onlar ancak yükselişte
açılacağına göre bu dengedir. Ve kutsallıktır. Ve Yaratan
kutsaldır. “kutsal olun” buyruğu ise yaratılan içindir. Sağ
ve sol ve denge elbette yaratılan içindir. Yaratılan için
sonsuzluk sonluluk içinde sonluyu sonsuzla öpmektir.